Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın yağma ve talanına karşı görev başına

Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın yağma ve talanına karşı görev başına

Ağaçların ayakları yok kaçmaya…
Elleri yok dövüşmeye…
Dilleri yok sövmeye…
O halde…
Kaz dağlarımızı biz savunacağız biz…
Bu dağlarda durursa kalbim bir gün…
Düştüğüm yere gömün…
Yüreğim dağ çiçeklerindedir…

 

Ülkemizdeki yeraltı ve yerüstü zenginlikleri tarifi anlatılmaz şekilde talan ediliyor. Birçok yerde bölgede yaşayan halk yaşam alanlarını savunmak için harekete geçiyor. Çevre mücadelesi adı altında verilen haklı mücadele kimi zaman başarıya ulaşsa da kimi zaman yasalar yönetmelikler ve kolluk kuvvetleri ile bastırılıp sönümleniyor. Olayları salt çevre mücadelesi olarak bakmak büyük resmi görmeyi engelliyor, talanın yağmanın karşısında bütünlüklü bir mücadele ağı örülmesini engelliyor.

Ülkenin hangi noktasına bakılsa talan;

Didim’in, Manastır Koyu’ndaki 70 hektarlık alan, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın talebi, Erdoğan’ın imzası ile yüksek yoğunluklu yapılaşmaya açılıyor. Datça’da Kargı Koyu’nun olduğu bölgede 128 dönümlük kamuya ait bir arazinin Cumhurbaşkanlığı kararıyla otel yapılmak amacıyla Özelleştirme İdaresi’ne devredildi. Datça’da Kargı Koyu’nun olduğu bölgede 128 dönümlük kamuya ait bir arazi Cumhurbaşkanlığı kararıyla otel yapılmak amacıyla Özelleştirme İdaresi’ne devredildi. Bunun gibi yüzlercesini sayabiliriz. Hepsinde kararname, ÇED gerekli değildir raporları. Adres dizinleme aynı yer ERDOĞAN.

Maddeyi ve doğayı organizma gibi canlı kabul ederek, Varlığın ve düşüncenin zıtlar zembereğini anlamadan çözüm yolları bulamayız. Bu kararnameler, raporlar kimler için neden çıkartılıyor bilmeden neden sonuç ilişkisini kuramayız. Bu bakış yöntemine Diyalektik Materyalizm denilmektedir.(https://derlenisyayinlari.org/2007/11/01/diyalektik-materyalizm-nedir-nasil-kullanilir-ne-degildir/)

İnsan ile insan arasındaki ilişkiyi sömürü temelinde kuran kapitalizmin çevre ile ilişkisi de sömürü üzerine kuruludur. Kapitalistler her gün daha yeni aletler kullanarak üretim yapmaya çalışır. Bu kendi aralarındaki rekabetin sonucudur. Bu gün gelinen noktadaki makineleşmenin, robot, IOT(nesnelerin interneti), karanlık fabrikalar sebebi bu rekabete dayanmaktadır. Üretime yatırılacak sermaye her geçen gün daha fazla olmak zorundadır. Kapital büyüdükçe makineleşmeye, binalara yatan değer iş gücü için verilen değerden kat ve kat fazladır. Kapitaller büyüdükçe büyük balığın küçük balığı yutması misali yaratılan rekabet kendi içlerinde çalışır ve küçük kapitaller ortadan kalkar. Böylelikle büyük kapitaller doğar. Küçük kapitaller bu rekabet ortamında yaşayabilmek için elbirliği edip birleşirler. Bu gün iş başvurularında bile meslektaşlarımız tarafından dikkat edilen tam ortaklık, AŞ, Komandit, Hisse senetli şirketler bir anda doğar. Kapitaller öylesine zekice ve kurnazca davranır ki kendi içlerinde örgütlü olan kapitaller şirket içerisinde kimin hissesi fazla ise onun sözünün geçmesinin yanında bugün çalışanlarına küçük hisseler aldırarak sanki kendi ortaklarıymış gibi çalışmalarını bile sağlamaktadır. Mühendislere fabrikalarda projelerden verilen primler olarak da düşünülebilir. Burada tek bir amaç vardır. Fiyatları üretim masraflarının üstünde tutmak, üretim fiyatlarını indirmek, işçiye karşı yek vücut çıkarak, ucuz işgücü bulmaktır. Sadece fabrikalarda da değil aynı zamanda tarım, gıda alanında da durum farksızdır. Şu örnekten bile anlayabiliriz. 09/04/2020 tarihinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, üretici ve market fiyat farkının geçen ay sonuna kıyasla 8 kata kadar ulaştığını belirtiyor.(https://www.sozcu.com.tr/2021/ekonomi/tzob-uretici-ve-market-fiyat-farki-8-kata-cikti-6363092/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber)

Aynı sistem her gün sizlere kredi verelim diye telefonlarımızdan eksik olmayan banka sektörü içinde geçerlidir. “Alinin külâhını Veliye giydirerek” kazanç elde eden bu alçak gönüllü gibi görünen kan emicilerde sonuna kadar örgütlüdür. Aynı senaryo orada da işlemektedir. Büyükler küçükleri yutar kapital kodamanları göbeklerini kaşıya kaşıya bunlarla kaynaşırlar. Kendi kollarında derlenip monopolleşen bankalar, gitgide endüstriye ve bütün ekonomi hayatına el atarlar. Finans Kapital doğmuştur.

Birbirinin tedarikçisi, yan sanayi olana hatta aralarında birbirlerinin işlerine girmeme gibi anlaşmalar bile yapan büyük kapitallerin sınırları aşan sarmaş dolaşlığı sonunda da Finans Oligarşisi doğar.

Peki bu finans oligarşi nasıl işlerini yürütür? Finans kapital sürecindeki tekelleşme, zenginlik endüstriyel hakimiyet devam edebilmesi için iktidarı ellerine almaları gerekmektedir. Ve zenginlik iktidarını ellerine alırlar.

Ürettiklerini kendi memleketlerinin haricine ulaştırmaya çalışan Finans Kapital yavaş yavaş ürettiği malları diğer devletlere ödünç vermeye başlar aynı şekilde parada ödünç verir. Bunun bir üst noktasını Yap İşlet Devretler de de görmekteyiz. Ödünç verdiği yerden, daima birtakım ayrıcalıklar da koparır. Peki bunlar kısaca nasıl tanımlanabilir. Ödünç alan memlekette büyük işletmeler açma ayrıcalığını almak. Katarlıların BMC gibi aldığı fabrikaları. Ana vatandan metalarını (bilhassa savaş malzemesi şeklinde) ihraç etme imkânlarını genişletmek, S400 leri aklınıza getirin. Borçlu memleketle, çıkarına bir gümrük antlaşması yapmak. Ekonomik ve politik baskı, vs.. Banka kurmak, yahut oradaki bankalara iştirak etmek. Neredeyse yerli bankamız kalmadı.  En önemlisi yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin alınması.

Peki tüm bunlar açık bir şekilde ortadayken; İçinde yaşadığımız memleketimizdeki tarlamızdan geçen bir yolla. Köyümüzdeki kesilen ağaçlarımızla, İlçemizde yüksek katlı yapılaşmanın önünün açılmasına karşı yalnızca çevreci gruplar, STK lar kurarak bölge bölge mücadele ederek başarıya ulaşılabilir mi. İştahları kabarmış Yerli ve Yabancı Parabalarının ve onun temsilcilerinin karşısında bütünleşik bir derlenip bütünleşerek mücadele hattı kurulmadan durulabilir mi? Elbet teki hayır.

Acilen sorunun ana kaynağını bilerek sorgulayarak temel noktalarda ortaklaşmış bir mücadele hattının çizilmesi gerekmektedir.

Halkçı Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları olarak biliyoruz. İnsana değer vermeyen bir sistem doğaya asla değer vermez. Yerli ve yabancı Parababalarında insan ve doğa sevgisi yoktur.  Doğayı, ormanları katleden, canlıları yok eden, insanlarımızı insanlığından uzaklaştıran bu sisteme karşı çıkıyoruz. Doğal kaynakları ve doğal güzelliği kendine yeten ülkemizde yapılan tüm talan yağma insanlık dışı doğa düşmanı uygulamaların karşısında olacağız. Dünyadaki açlığın, kıtlığın, yokluğun, yoksulluğun yaratıcısı, çocuk ölümlerinin sorumlusu, doğayı katleden AB-D Emperyalistlerine ve İşbirlikçilerine karşı, bıkmadan yılmadan usanmadan mücadele edeceğiz. 

Dünyadaki açlığın, kıtlığın, yokluğun, yoksulluğun yaratıcısı, çocuk ölümlerinin sorumlusu, doğayı katleden AB-D Emperyalistlerine ve İşbirlikçilerine karşı, bıkmadan yılmadan usanmadan mücadele etmekten geçer.

ÖRGÜTSÜZ HALK KÖLE HALKTIRÖRGÜTLÜ HALK YENİLMEZ!

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.