Yağma talan ve çevre gerçeği

“Çağdaş insan kendini doğanın bir parçası olarak değil, yazgısı onu egemenliğine almak ve yenmek olan bir güç olarak hissetmektedir; oysa bu savaşı kazanacak olursa, kendisini de yenik düşen tarafta bulacağını unutmaktadır”. Schumacher
İnsan, toplumsal yapıların ve ilişkilerin gereklerine uygun olarak 10 bin yıldan bu yana doğayı işlemiş, doğa kaynaklarını kullanmış, ulaştığı bilgi birikimi ve geliştirdiği uygulayım bilime koşut olarak egemen olmaya çalışmıştır.
20.yy ortalarından itibaren sanayi devriminden sonra hızla çevre kirliliği artmıştır. Kapitalizm sistemin getirdiği bu talan acımasızca yok ediş yüzünden bugün çevre sorunu insanlığın en büyük sorunlardan bir tanesi haline gelmiş durumdadır.
Bugün yerli ve yabancı Parababalarının ülkemizin doğal kaynaklarını talanlarını hep beraber görmekteyiz. Kapitalist sistem insanlığa ve doğaya yaptığı her zarar verişinde ortaya çıkan sorunlar karşısında halkları kandırmak için çeşitli oyunların içerisine girmektedir.
Bunu çok iyi bir şekilde görebiliriz. Milyonlarca kişinin ölümüne ve sakat kalmasına sebep olan savaşın ardından Barış günü ile görebiliriz. Tarıma ve hayvancılığa verdikleri zarardan sonra BM kararıyla verilen Süt gününden görebiliriz. Daha birçok örnek verilebilir. Bu acımasız düzenin suçlarını örtbas etmeye çalışmaktan öteye gidememektedir. Basında doğayı talan eden Parababalarının şirketlerinin açıklamalarını görebilirsiniz. AB-D emperyalistlerinin ve onun yerli işbirlikçilerinin güzel afişlerle afilli sözlerle nasıl çevre gününü sahiplendiklerini gözlemleyebilirsiniz.
Parababalarının çıkarları gereği doğaya olan ilgisi ve ilişkisinin salt bir üretim aracına olan ilgisiyle ilişkisiyle aynıdır. Parababaları kendisini ülke gözetmeksizin doğanın sahibi sanmaktadır. Acımasızca, ister çağlayanlar, zengin madenler, balıkla dolu sular, ister daha elverişli bir yerde bulunan bir arsa olsun, orman olsun gözünü kırpmadan yok etmektedir. Onlar için doğada üretim makinasından farklı bir şey değildir.
İnsanın doğal çevre üzerindeki etkisi pek çok farklı şekilde meydana gelebilmektedir: Bunlardan biri, yüzey şekilleri üzerinde meydana getirdiği 11 değişikliklerdir. Doğal olmayan değişikliklere örnek olarak mesken, yol, köprü, tünel, hava alanları, karyolaları, barajlar, taraçalar, setler ve kanallar (Süveyş, Panama) verilebilir. Yeryüzündeki bitkinin dağılışı üzerinde, yerlerini değiştirerek etkisini göstermiştir. Böylece bitkiler doğal olmayan yetişme alanlarında görülmeye başlanmıştır. Ormanlık alanları yok etmesi ve hayvancılık faaliyetleri esnasında aşırı otlatma sonucu meydana getirdiği değişiklikler bitki örtüsü üzerindeki değiştirici etkisinin diğer örneklerini oluşturmaktadır. İnsan yaptığı faaliyetlerle bitki ve hayvanın yeryüzündeki dağılışını etkilemektedir. Amerika’da doğal olarak yaşamayan koyun, domuz ve keçinin yaşamaya başlaması bu duruma örnek oluşturmaktadır.
Dünya’nın kendini yenilemesi ve temizlemesi dolayısıyla pek üzerinde durulmayan kirlilik problemi, iklimin normal seyrinin altında ve üstünde değişmesi, küresel ısınmanın meydana gelmesi, asit yağmurlarının baş göstermesi, hayvan ve bitki türlerinin çeşit ve sayılarının azalması gibi sorunlardan sonra önem kazanmaya başlamıştır. Ancak çevre sorunları sadece kirlilikten ibaret olmayıp doğanın işleyişine ve yapısına yapılan birçok müdahale ekolojik denge üzerinde olumsuz etkilere yol açabilmekte ve çeşitli çevre sorunlarını tetikleyebilmektedir.
Ülkemiz de ;
Sanayileşme ve plansız kentleşme, artan nüfus ile birleştiğinde ekosistem üzerinde büyük bir baskı yaratıyor.
Hava, su ve toprak kirliliği artıyor.
Türkiye’de üretilen tehlikeli atık miktarı belirsiz ve sanayide üretilen ve kullanılan kimyasallar ve ortaya çıkan atıklar gittikçe artıyor.
Ülkemizde biyo çeşitlilik çeşitli şekillerde toprağın bozulması ve doğal kaynakların yok olmaya başlaması yüzünden tehdit altında.
Her yıl 2 milyona yakın genetiği değiştirilmiş mısır, soya, pamuk ve kolza tohumu kaçak olarak Türkiye’ye sokuluyor.
Erozyon sonucunda yılda 500 milyon ton verimli toprak kaybediliyor. Her yıl 80-100 bin dönüm orman yanarak, 5-7 bin dönüm orman ise tarla açma ve yerleşme sebebiyle yok oluyor.
Plansız kentleşme, atık sular, altyapı yokluğu, turizm ve kontrolsüz avcılık yüzünden denizler ve kıyılar kirleniyor
Termik santrallerin Türkiye’nin toplam karbondioksit salkımında yüzde 20 payla üçüncü sırada yer almasına, çevre ve insan sağlığına verdiği zararlar tespit edilmesine rağmen yeni termik santraller planlanıyor.
Binlerce yıllık tarihi ve kültürel öğeleri yok ediliyor. Hasankeyf’in su altında kalmasını gördük.
Siyanür ile altın çıkarılmaya orman talanlarına devam ediliyor.
Vahşi madencilik Artvin’de, Kaz Dağlarında, Uşak’ta, Bursa ‘da yaşam alanlarını tehdit etmeye devam ediliyor.
Aydın jeotermal sahasına dönüştürülmüş durumda
Sayfalarca yazabiliriz….
Bu bir kader değil!
İnsanlık rahat bir nefes alabilir. Halkçı Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları olarak biliyoruz. İnsana değer vermeyen bir sistem doğaya asla değer vermez. Yerli ve yabancı parababalarında insan ve doğa sevgisi yoktur. Doğayı, ormanları katleden, canlıları yok eden, insanlarımızı insanlığından uzaklaştıran bu sisteme karşı çıkıyoruz. Doğal kaynakları ve doğal güzelliği kendine yeten ülkemizde yapılan tüm talan yağma insanlık dışı doğa düşmanı uygulamaların karşısında olacağız. Dünyadaki açlığın, kıtlığın, yokluğun, yoksulluğun yaratıcısı, çocuk ölümlerinin sorumlusu, doğayı katleden AB-D Emperyalistlerine ve İşbirlikçilerine karşı, bıkmadan yılmadan usanmadan mücadele edeceğiz.
Dünyadaki açlığın, kıtlığın, yokluğun, yoksulluğun yaratıcısı, çocuk ölümlerinin sorumlusu, doğayı katleden AB-D Emperyalistlerine ve İşbirlikçilerine karşı, bıkmadan yılmadan usanmadan mücadele etmekten geçer .