İkizdere’de yağma talan ve gerçekler

İkizdere’de yağma talan ve gerçekler

İkizdere (Lazca: Xuras / Osmanlı zamanında Kuraiseba). Çamlık Deresi ile Cimil Deresinin birleştiği yerde kurulan İkizdere, adını bu derelerden almıştır. Toplam nüfusu 5711 olup, 1722’s’i ilçe merkezinde, 3989’u köylerde yaşamaktadır.  Yüzölçümü 898 km² olup, yüzölçümü bakımından Rize’nin en büyük ilçesidir.

İlçe toprakları dağlıktır. Dağlar dar vadilerle parçalanmış olup yüksek kesimlerinde yaylalar bulunur. Başlıca akarsuyu İkizdere’dir. İkizdere üzerinde elektrik üretmek gayesiyle bir baraj kurulmuştur. Dağlar zengin ormanlarla kaplıdır. Başlıca akarsuları İkizdere, Cimil Deresi ve Anzer Deresi’dir. Dağlar zengin ormanlarla kaplıdır. Dağların doruklarında buzul gölleri vardır.

Kimi zaman AB projelerinin altına gizlenip, kimi zamanda YAP İŞLET DEVRET projeleri ile halka anlatılan sözde iyi masalların gerçek yüzüne baktığımızda yağma, talan projeleri devam ediyor.

UNESCO tarafından dünyada korunması gereken tabiat varlıkları listesine eklenen, doğal sit- nitelikli doğal koruma alanı ve kısmen doğal sit- sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı olarak tescil edilen İKİZDERE den bahsediyoruz.

Ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının nasıl talan edildiğini her değerlendirmemizde üzerine basa basa belirtiyoruz.

Burada da aktörler değişmedi. AB-ABD Emperyalistleri ve yerli işbirlikçileri, para hırsına doymayan birkaç taşeron (her ihalede onların ismini görürüz), sözde bilim insanları, bu parababalarının isteği doğrultusunda açıklama yapan kurumlar, kalemlerinde kan damlayan medya, iş bulma ümidiyle yoksulluğun pençesinde boğuşan, ne yapalım güzellik gitsin varsın,  en azından koca koca Bakanlar söyledi,  iş aş var dedi diyen birkaç köylü, onurluca yaşam alanını savunan köylüler.

Hizmet etmek bizim işimiz diyen AKP giller iktidarı boyunca YOL aşkları hiçbir zaman bitmedi. Neye hizmet ettiklerini artık kör gözler bile görmekte. Yıllar boyu Yeşil yol , Karadeniz Sahil Yolu  projeleri ile mücadele etti Rize halkı .Derelerin üzerine kurulan doğa talanını enerji ihtiyacımız var diye kapatmaya çalışan AKP gillerin Hidroelektrik santralleri ile PHES leri ile mücadele ettiler. Maden projeleri ile mücadele ettiler.

Şimdide boğazları yırtılırcasına haykırıyorlar. İşkencedere Vadisi`nde kurulmak istenen taş ocağı, bölgedeki ormanları, suları, toprakları, biyolojik çeşitliliği, kısacası yaşam alanımızı tehdit ediyor diye. Bizim başka yerimiz yok diyorlar ve yardım istiyorlar.

Halkçı Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları olarak İkizdere halkının yanında olduğumuzu., AB- ABD emperyalistlerinin ve yerli işbirlikçilerinin karşısında olduğumuzu belirtiyoruz.

Olayları tüm açıklığı ile görmek için sınıfsal olarak değerlendirmenin yapılması gerekmektedir.

Salt çevrenin yok edilmesi gerçekliği ile ele almak olayların tüm açıklığı ile görülmesinin önüne geçmektedir.

1923’ten bu yana iktidara gelmiş partileri inceleyecek olursak tümü yalnızca sermaye sınıfının temsilcileridir. Onların çıkarlarını savunmaktadır.1950 sonrası iktidara gelen partiler ise yalnız yerli sermayenin değil uluslararası parababalarının temsilcileridir. CHP haricindeki iktidar olmuş tüm sermaye partileri AB-D Emperyalistleri tarafından kurdurulmuştur.

Bu sebeple bunların hiçbiri halka inanmaz ve halkı düşünmez. Bu partiler, yerli-yabancı Parababalarının hizmetinde oldukları için ABD’nin de hizmetindedir ve öncelikle onların çıkarlarını savunur. Türkiye’nin çıkarlarıysa bu partiler için ikinci planda gelir…

Hizmetlerini gerçekleştirirken ne ülkenin yeraltı yerüstü zenginliklerini düşünürler ne de yaşam alanlarını. Tek dertleri hizmet etmek ve yandaşlarına bu zenginliklerini peşkeş çekerek adeta paravan oluşturmaktadırlar.

Kanser haline gelmiş pahalılık ve işsizlik cehenneminde yaşayan halka bir çıkış yolu göstermek içinde hep ekonomik modeller ilaçlar sunmaktadırlar. Bu modeller ve ilaç diye sundukları zehirler,

Adeta bataklık gibi daha da içeriye çekmekte ve her doğan çocuk bu bir avuç parababasına borçlu olarak doğmaktadır.

Tarımın, makine sanayinin inim inim inlediği, özelleştirmeler ile fabrikaların kapatıldığı ülkemizde AKP giller tarafından inşaat sektörü yaratmış olduğu istihdam olanaklarından dolayı ülke ekonomisinin lokomotifi olarak görülmektedir.

“Yap İşlet Devret” modelleri ile TOKİ leri, kredi destek paketleri ile ekonominin ve istihdamın temel dinamiği olarak görmekte ve bunun üzerine kurmaktadırlar. Çeşitli antlaşmalar ile emret yapalım mantığı güttükleri Yerli yabancı parababaları ve AB-D Emperyalistlerinin isteklerini harfiyen yerine getirirken halka hizmet anlamında da bunları sunmaktadırlar. Kanal İstanbul, Kanal Çeşme, Şehir Hastaneleri, HES, PHESler, bunlardan birkaçına örnek olarak verilebilir.

İnşaat sektörüne ucuz hammadde desteği sağlamak için mıcır ve kum elde etmek amacı ile açılan taş ocaklarının sayısı hızla artmaktadır. Parababalarının taş ocaklarında yer seçimi yaparken değerlendirdikleri iki nokta vardır. Birincisi kamulaştırma bedeli. Kamulaştırma bedelini ödememek için genellikle ormanlık alanlar ya da dere yatakları tercih edilmektedir. İkincisi ise bu çıkan hammaddenin taşıma maliyeti. Hiçbir şekilde ne doğa ne de yaşam alanları onlar için önemli değildir. Kapitalin temel mantığı en ucuza mal et en pahalıya sat mantığı işletilmektedir.

Bu insanlık dışı uygulama kamu kurumları ve Parababalarının şirketlerinin maliyetlerini düşürse de ülkemizin yeraltı ve yerüstü doğal varlıkları yağma ve talan edilmektedir.

Peki ülkelerin yasaları vardır. Bu yasalar hem yeraltı yer üstü kaynaklarımızı hem de yaşayan insanları korur, gözetir. Buna nasıl izin veriliyor.

Gerçekten demokratik olan bir ülkede Halk devletten üstündür. Devlet halktan üstün değildir. Bir günde çıkan yasa ve yönetmelikleri biliyoruz. Halka rağmen çıkartılan yasalar antidemokratik uygulamalar mutlaka bir sınıfın çıkarı için yapılmaktadır.

Tüm yaptık dedikleri yatırımlarda ÇED raporları ve SED raporları hazırlanmaktadır. Bir projenin gerçek anlamda incelenebilmesi için tarafsız bilim insanları, meslek örgütleri tarafından incelenmesi gerekmektedir.

Neymiş ÇED raporu ve SED raporu bakalım;

ÇED`in amacı; sürdürülebilir kalkınma çerçevesi içinde sözü edilen anlayışa dayalı olarak, ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın, çevre değerlerini ekonomik politikalar karşısında korumak, planlanan bir faaliyetin yol açabileceği bütün olumsuz çevresel etkilerin önceden tespit edilip, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır.

SED yani Sosyal Etki Değerlendirmesi, bu süreçte ortaya çıkan olumsuz durumları en aza indirmek için uygulanan bir yönetim planlamasıdır. Bu planlama aşamasında hazırlanan, sosyal ve ekonomik açıdan pek çok konuda önlem alınmasını sağlayan detaylı rapora ise Sosyal Etki Değerlendirme Raporu adı verilir. Bu rapor sayesinde dönüşüm sürecindeki temel rol sahipleri yani etkileyen ve etkilenen arasında yaşanabilecek gerilim ya da çatışmaların engellenmesi, ortak hedefler yakalanması ve uzlaşma sağlanması amaçlanır.

İkizdere de yapılacak olan taş ocağının gerekçesi olarak İyidere ilçesinde yapılması planlanan  lojistik merkez ve liman gösterilmektedir.

ÇED RAPORU http://eced.csb.gov.tr/ced/jsp/ek1/22521#

Bu lojistik merkez ve limanın ÇED raporunun 31. sayfasında  “Proje kapsamında herhangi bir malzeme ocağı işletilmesi veya hazır beton tesisi kurulması planlanmamaktadır” diye yazmaktadır. Bunu ibraz eden ve onaylayan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü  ve Bakanlık açık bir şekilde ÇED raporunun ihlal edildiğini görmezlikten gelmektedir.

Yukarıda belirtmiştik işlem yapılabilmesi için kamulaştırılma yapılması gerekmektedir. Peki kamulaştırılma nasıl yapılmaktadır. UNESCO tarafından kültürel miras olarak tescillenen bu doğa harikası;

 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanması esnasında yurt savunmasının gerektirdiği haller:

Seferberlik ve savaş halleri ile, henüz ilan edilmemiş olmakla birlikte savaş gerektirebilecek olağanüstü durumların varlığı halinde üstün kamu yararı dolayısıyla özel mülkiyete konu taşınmazların acele kamulaştırmasına karar verilebilir.

 

Sadece savaş durumlarında, seferberlik hallerinde ya da olağanüstü durumlarda kullanılması gereken “Acele Kamulaştırma” usulü ile bölgede pek çok alan kamulaştırıldı.

20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile kamulaştırılan bu alanlarda ocaklar açılacak, ocaklardan çıkan taşların taşınması için yollar açılacak. Peki bu tarihte yapılan kamulaştırmalar proje tanıtım dosyası yeterince inceleme yapıldıktan sonra mı yapılmıştır? Tabi ki HAYIR.

Birçok projesinde doğanın yaşam alanlarının talanını düşünmeyen parababaları düzeninin taşeronlarından birisi olan Cengiz Holding ÇED raporu için hazırlanan davaları bekler mi?

Projeye karşı bölge halkının açmış olduğu dava süreci devam ederken ağaç kesimine başlamış, kesimi durdurmak isteyen yöre halkının karşısına da kolluk kuvvetleri geçmiştir.

Hızını alamamış kapasite artışı için başvurmuştur.75 yıl faaliyette kalacak taş ocaklarının her birinde yılda 15.724.800 ton malzeme çıkartılması beklenirken kapasite artışı ile birlikte 20.000.000 tona çıkartılması planlanmaktadır. ÇED alanının ise 13.45 hektardan 37.02 hektara genişletilmesi planlanmaktadır.

Talan devam ediyor ve talanın üstünün kapatılması gerekiyor. Değerlendirmemizin başında da yazmıştık basın, kurumlar sahte bilim insanları devreye giriyor.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu açıklamalarına başlıyor.

Rize İyidere Lojistik Limanı için almamız gereken en uygun taşın bulunduğu bölgede rahatsız olan bazı vatandaşlarımız var. Onlarla da istişarelerimiz devam ediyor.

* 10 farklı bölgede Rize-İyidere Lojistik Limanı’nın deniz altında kalacak taş dolgusu için araştırmalar yapıldı. Bu araştırmalar sonucunda tek uygun taşın bu bölgede olduğunu uzmanlarımız ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü’müz bize söylediler. Bunun akabinde çalışmalara başladık.

Buradaki köylüler, vatandaşlarımız, onların görüşleri ve şikayetleri tabi ki bizim için çok kıymetli. Köylülerin başımızın üstünde yeri var.

* Onlarla istişare etmek için bugün buraya geldik. Onlarla istişarelerimiz devam ediyor. İnşallah bölgeyi fazla rahatsız etmeden, bu bölgede eğer etkilenecek 10 tane ağaç varsa yerine 100 tane ağaç dikeceğiz.

Sadece 10,5 hektarlık bir alanda Rize-İyidere Limanı için olmazsa olmaz olan taşın dolgusu için burası kullanılıp, 2 yılını doldurmadan buradan çıkmayı taahhüt ediyoruz.

* İnşallah bu bölgeye çok büyük katkılar sağlayacak, çok büyük önemli bir projeyi hep birlikte Rizelilerin destekleriyle birlikte yapmanın çabası içerisindeyiz.

Rizeliler başımızın üstünde ama maalesef buraya gelip burayı kaşımaya çalışan arkadaşlarımıza, diğer dışardan gelenlere karşı tavrımız böyle olmayacaktır.

* İnşallah bu işi Rizelilerle İkizderelilerle çözerek, bu bölgeye yapılacak çok kıymetli yatırımı hep birlikte yapacağız inşallah.

* Amacımız burada istihdam sağlansın, bölgenin insanı bölgede çalışsın. Bizler gibi kalkıp İstanbullara gidip iş aramak zorunda kalmasınlar.

* Bölgesel kalkınmaya çok önem veriyoruz. Rize lojistik limanı bittiğinde 34 farklı sektörde 8 bin kişiye iş imkanı sağlanacak.

İnşallahlar maşallahlar havada uçuşuyor. Gerçeklere bakalım .

Devletin kurumlarının birbirinden haberi yok .MTA (Maden Teknik Arama Genel Müdürlüğü) tek yer burası diye söylemiş yazılı bir evrak rapor mevcut mu bakana sormak gerekiyor?

Karadeniz bölgesi volkanik bir bölge, denize yakın yerler komple bazalttır. Yukarı kesimlerde ise sert granoitler mevcuttur. Bilimsellikten yoksun açıklamaya bakalım başka yer yokmuş .Doğu Karadeniz’in neredeyse tamamı bazalt kayaçlardan oluşmaktadır. MTA’nın bölgenin arazi yapısını anlatan haritasına göre, Karadeniz kıyıları boyunca yeşil olan alanlar bazalt kayaçlardan oluşuyor. Kırmızı ile işaretli alanlarda ise bazalttan daha sert olan granit kayalar bulunuyor.

Bölgede Gürdere, Cevizlik, SR İnşaat ve Cevahir taş ocakları projeleri olmak üzere 4 proje bulunmaktadır.

Matematikten yoksun insanların hesabına bakalım.

İkizdere’den 30 milyon ton taş çıkartılacak.

Projeye göre 1 yıl içerisinde izin günleri hariç gün sayısı :312 gün

Taşıma için 50 tonluk kamyonlar kullanıldığı varsayılırsa

30 milyon/312=96,5 bin ton gün yapmaktadır.

50 tonluk kamyonlar ile taşıma yapıldığında 1923 kamyon kullanmaları gerekmektedir. Akla mantığa sığmayan bu işlemi maalesef insanlara anlatmaya çalışıyorlar.

Açık ocak işletmeciliği ve patlatmalı kazı yöntemi kullanılacak olan ocak ve çıkan taşın taşınmasında doğanın talanı açık bir şekilde gözler önündeyken 11 tane sözde STK Sivil Toplum Kuruluşu Cengiz İnşaat’ın İkizdere’de yapmayı planladığı taş ocağına destek veren bir açıklama yayımladı.

  RİZE BAROSU BAŞKANLIĞI

  RİZE SANAYİ VE TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI

  RİZE TİCARET BORSASI

  RİZE ESNAF VE SANATKARLAR ODALARI BİRLİĞİ

  RİZE MUHASEBECİLER ODASI BAŞKANLIĞI

  RİZE ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI BAŞKANLIĞI

  RİZE KENT KONSEYİ

  RİZE KENT GÖNÜLLÜLERİ KONSEYİ

  TÜMSİAD RİZE ŞUBESİ

  MÜSİAD RİZE ŞUBESİ

  53 GAZETECİLER DERNEĞİ

Adına STK olarak niteleyen bu yapılar başında Rize kelimesinden bile utanmadan “Çevreye verilecek tahribatın eski hale getirilmesi kaydıyla yatırımlara devam edilmesi” savunuyor. Kesinlikle bu utanç verici açıklamayı kabul etmiyoruz.

ZMO Rize Şube Başkanlığı” bizlerinde Halkçı Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları olarak örgütlü olduğumuz TMMOB’un görüşlerini bağlamamaktadır. TMMOB STK değil demokratik bir kitle örgütüdür. Konu hakkında TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 11 Mayıs 2021 tarihli açıklamasını destekliyoruz. Acil olarak disiplin kurulunun çalıştırılmasını istiyoruz.

Peki, tüm bunlar açık bir şekilde ortadayken; İçinde yaşadığımız memleketimizdeki tarlamızdan geçen bir yolla. Köyümüzdeki kesilen ağaçlarımızla, İlçemizde yüksek katlı yapılaşmanın önünün açılmasına karşı yalnızca çevreci gruplar, STK lar kurarak bölge bölge mücadele ederek başarıya ulaşılabilir mi? İştahları kabarmış Yerli ve Yabancı Parabalarının ve onun temsilcilerinin karşısında bütünleşik bir derlenip bütünleşerek mücadele hattı kurulmadan durulabilir mi? Elbet teki hayır.

Acilen sorunun ana kaynağını bilerek sorgulayarak temel noktalarda ortaklaşmış bir mücadele hattının çizilmesi gerekmektedir.

Halkçı Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları olarak biliyoruz. İnsana değer vermeyen bir sistem doğaya asla değer vermez. Yerli ve yabancı Parababalarında insan ve doğa sevgisi yoktur. Doğayı, ormanları katleden, canlıları yok eden, insanlarımızı insanlığından uzaklaştıran bu sisteme karşı çıkıyoruz. Doğal kaynakları ve doğal güzelliği kendine yeten ülkemizde yapılan tüm talan, yağma, insanlık dışı doğa düşmanı uygulamaların karşısında olacağız. 

Dünyadaki açlığın, kıtlığın, yokluğun, yoksulluğun yaratıcısı, çocuk ölümlerinin sorumlusu, doğayı katleden AB-D Emperyalistlerine ve İşbirlikçilerine karşı, bıkmadan yılmadan usanmadan mücadele etmekten geçer. Bunu biliyoruz, halkımız ile birlikte bu onurlu mücadeleyi kazanacağız.

Gerçekleri ancak sınıfsal temelde değerlendirerek görebiliriz.

Sonuna kadar yaşam hakkı için onurluca direnen İkizdere köylüsünün yanındayız.

Yağma talan derhal durdurulmalıdır.

Devleti Halk’tan üstün değil, Halk’ı Devlet’ten üstün tutan gerçek özgürlüğü fiilen kurmak ve antidemokratik yasaları ayıklamak asli görevimizdir. Tüm bunları gerçekleştirebilmek için biliyoruz ki;

ÖRGÜTSÜZ HALK KÖLE HALKTIR! ÖRGÜTLÜ HALK YENİLMEZ!

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.