Gözümüzü Açalım İhtilal Var

Gözümüzü Açalım İhtilal Var
14.06.2020
A+
A-

53 yıl önce Dr. Hikmet Kıvılcımlı, 4 Mart 1967 yılında dijital çağın önemini ele almış bir metin yazmıştır. Yazıyı okuduğumuzda günümüzü hala nasıl aydınlattığı gözler önünde.1967 yılında dijital çağın önemini anlatan yazıyı son kısımda aynen paylaşıyoruz.

Tüm mesleki disiplinlerde bilgisayar yazılımlarının önemi gün geçtikçe artmaktadır.

Mühendislik disiplinlerinde kullanılan yazılımları göz önünde bulundurduğumuzda;
CAD (Computer Aided Design) : Bilgisayar destekli tasarım.
CAM (Computer Aided Manufacturing) : Bilgisayar destekli üretim.
CAE (Computer-aided engineering ) : Bilgisayar destekli mühendislik yazılımı
CADD (Computer-Aided Design & Drafting ) : Bilgisayar destekli tasarım ve taslak
PLM (Product lifecycle management) : üretim aşaması yönetimi
BIM (Building Information Modeling): Yapı Bilgi Modellemesi Sistemi, (bu sistemde binanın tüm yapım aşamalarında çalışan ekipler birbiri ile işbirliğinde olup kolay çalışma imkanı bulurlar. )
Tüm bu digital dönüşüme öncülük eden sistemler düşünüldüğünde bütün mühendislik disiplinleri için bilgisayar yazılımları olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. Birçok meslektaşımızın iş görüşmelerinde de bilgisayar yazılım bilgileri ve teknoloji ile arasındaki bağ sorgulanıyor.
Türkiye’de yazılmış bir mühendislik yazılımı yok denecek kadar az.
Direkt olarak bu dışa bağımlılığı getirmektedir.1967 yılında kaleme alınmış yazı olayın önemin arzetmektedir.
Anlamak ve çözümlemek, çözüm üretebilmek için olayı tümüyle görmek gerekir.

Olaylar birbirleriyle, sebep-sonuç ilişkileriyle bağlıdırlar. Ve bir zincirin halkaları gibi birbirlerinden çıkagelirler. Doğada olsun, toplumda olsun hiçbir şey tek başına, bağımsız değildir. Birbirlerinden çıkagelirler.
Çalışma hayatımızda ve günlük hayatımızda direkt olarak zamanımızı bilgisayar telefon tablet gibi dijital araçları kullanarak zamanımızı geçirmekteyiz. İş başvurularını bile internetten gerçekleştiriyoruz. Kullanmış olduğumuz sosyal medya araçları ne kadar güvenli ve hayatımızı ne kadar etkiliyor. Büyük bir soru işareti olarak karşımızda duruyor.
Dünya ölçeğinde bir dizi soruşturmaya konu olan Cambridge Analytica olayı, kişisel veri güvenliği konusunu bir kez daha gündeme getirdi.
Cambridge Analytica olayı olarak gündemde yer bulan, 50 milyondan fazla kullanıcının verilerine izinsiz erişim sağlanması yoluyla bu verilerin ticari ve politik amaçlarla kullanıldığı iddiaları tekil bir örnek değildir. Günümüzün teknolojisi ve yöntemleriyle, İnternet kullanıcılarının tamamına yakını, günlük İnternet ve toplumsal paylaşım ağı (sosyal ağ) kullanımları sırasında kendileri ve bu ağlarda iletişimde oldukları kimseler için benzer risklerle karşı karşıyadır.
Sayısal süreçleri, politik ve ticari kaygılarla hem yasalara aykırı olarak hem de etik kuralları ihlal ederek, kişisel verilerin izinsiz kullanımına yönelik amaçlarla işletmek olasılığı, günümüzün gerçeğidir. Ayrıca, İnternet kullanıcılarının çoğu kez bu tip amaçlarla hareket eden uygulamalara gönüllü olarak izin verdiği ve farkında olmadan rıza gösterdiği bilinmektedir. Bilgisayar mühendisleri odası bu konuda uyarıda bulunmuştu. ( https://www.bmo.org.tr/…/internet-ve-sosyal-ag-kullanicila…/)
İş başvurusu yapan bir meslektaşımız aslında direk olarak isim soyadı ve mail adresi bilgilerini verdiği andan itibaren süreç başlamış oluyor insan kaynakları direkt olarak ağlardaki paylaşımları kişisel zevkleri tercihleri siyasal düşüncesi tepkileri gibi kişisel özelliklerini bir çırpıda öğreniyor.
BMO nın (Bilgisayar Mühendisleri Odası) uyarısını göz atalım “Tüm İnternet kullanıcılarını, İnternet ve toplumsal paylaşım ağlarındaki davranışlarında kişisel verilerinin izinsiz kullanımına yol açacak girişimlere karşı dikkatli olmaya; izin verdikleri uygulamaları, bağlantılı oldukları kişi listelerini sürekli kontrol etmeye ve kişisel verilerini koruma konusunda bilgilenmeye çağırıyoruz. Yurttaşlarımıza, özellikle toplumsal ağ paylaşımlarında kişisel verileri konusunda ölçülü olmayı salık veriyor ve tüm ilgililere, kişisel verilerin ülkemizde 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Yasasıyla koruma altına alındığını anımsatıyoruz.”
Olayın önemini daha detaylı anlayabilmemiz için basında birkaç paylaşım;
“2013’te kurulan Cambridge Analytica adlı şirketin bir uygulama aracılığıyla Facebook’tan milyonlarca kullanıcının verilerini çekmesi ve bu yolla seçimlere müdahale ettiğinin ortaya çıkmasıyla başlayan tartışmalar dijital alanda yapılan manipülasyonların geniş kitleler tarafından bilinir kılınmasını sağlamıştır. Benzer yöntemlerle Trump’ın başkan seçildiği ABD’deki seçimler başta olmak üzere Brexit referandumu, Hindistan, Fransa ve Almanya’daki seçimlerde dış müdahalelerinin varlığına yönelik ciddi emareler bu alandaki güvenlik açığının ne denli hayati olduğunu da göstermiş oldu. Tüm bu örneklerden de anlaşılacağı üzere devletler dijital alanda çeşitli yatırımlar yaparak farklı ülkelerdeki iç ve dış politik gündeme müdahale etmek istemekte ve bu yönde girişimlerde bulunmaktadır.” https://www.setav.org/bilgi-savaslari-ve-uluslararasi-muda…/
“ŞİRKETLE GÖRÜŞEN TÜRK PARTİLER
Cambridge Analytica, pazarlama firmalarının ya da siyasi partilerin danışmanlık hizmeti almak için başvurduğu bir veri analiz şirketi. Tüketici, takipçi ve seçmen davranışlarını değiştirmek de çalışmalarıyla mümkün. Şirketin Brexit referandumunda dahi parmağı olduğu, konuşulan bir başka iddia.
Trump’ın zaferinin ardından şirketle Türkiye’den de siyasi partiler görüşme yaptı.
Türkiye’deki bir siyasi parti temsilcisi şirketle yaptığı görüşmede 20 milyon dolar istenmesi üzerine anlaşma yapmadan ülkeye geri döndü.
Yine Türkiye’den bir başka siyasi parti ise adı skandallarla anılan Cambridge Analytica şirketiyle anlaştı.” https://odatv.com/cambridge-analytica-ile-gorusen-hangi-tur…
Hikmet Kıvılcımlının bu yazısının bugün ne kadar değerli olduğu gözler önündedir. Tasarım programlarından üretim süreci programlarına tamamıyla dışa bağımlı haldeyiz. Kişisel olarak tüm verilerimiz siyasetten günlük yaşantımıza tümüyle yabancı para babalarının bilgilerine sunulmuş durumda.
İşte Hikmet Kıvılcımlının kaleme aldığı metnin tamamı
Gözümüzü Açalım İhtilal Var
İnsanın kendi yapıp kendi taptığı aygıt, günümüzün en korkunç ihtilâlcisi oldu. 20 yıldır”komünistlerin” bir yerde ihtilâl çıkardıkları görülmedi. Bütün dünyayı ihtilâle veren (atom-sesaşırı) uçak gibi teknik yeniliklerdir. Bunlardan deccal gibi ortalığa çıkanı, Anglosaksonlann “Data Processing” (veri yordamı), frenklerin Ordinatuer: BUYURUCU” yahut “İnformatique: DUYURUCU” dedikleri elektronik hesap ve akıl makineleridir. Buyurucu, dek bilgin yapıyor. Çocukların imam-hatip yetiştiren sınavından, en yüksek keşif ve icatlara varıncaya dek, her işimiz için özel buyurucular yapılıyor.
Buyurucu olmasa, insanlar daha otuz yıl uzaya çıkamıyacaklardı. Sessaşırı Concorde uçağı 10 yıl geri kalacaktı. Bir yarışmaya giren 10.000 kişiden kimin kazandığını buyurucu: Saniyenin onda biri kadar kısa zamanda açıklıyor. Bu yaman
avadanlık, önümüzdeki 20 yıl içinde, telefon ve elektrik aygıtları gibi herkesin, her an kullandığı nesnelerden olacak.
Buyurucu neden kaçınılmaz oldu?. Atom bombasmın “babası” sayılan ve Sovyet casusluğu ile suçlandırılan Oppenheimere göre: Bugün yaşamakta olan bilginlerin sayısı, şimdiye dek insanlık tarihinde yaşamış bütün bilginlerin toplamından çoktur.
Araştırma ve icatlar, hiçbir dehanın içine sığamıyacak genişlikte. Yeni buluşlar öylesine çabuk çoğalıyorlar ki, anlaşılıp kavranılmasına vakit bulamadan yitiriliyorlar, denilebilir. Bu israfın önüne geçilmelidir; bu kayıplar kazanılmalıdır. Nasıl? İnsan kafasiyle mi? İnsan beyini denilen makine tek başına bu işin altından kalkamıyor.
Bir zaman, yazı keşfedileli beri, bilgiler kitaba geçiyordu. Ama kitap kaç tâneydi? Herhangi bir dahi, oturuverse, bütün kitaplan ezberleyiverirdi. Şimdi, bütün çıkmış yazıların adını işitebilmiş kişi olanıaz. Bir tek bilim dalındaki yayınları izliyebilecek dahi tasavvur edilemiyor. Ne olacak bu muazzam bilgi yığınları? İşte Buyurucu o mahşerin içine yeni bir düzen getirdi. İçinden çıkılmaz zenginlikte, insan kafasının sınırlarını çatlatacak bollukta olan bilgilerimizi, yıldınm çabukluğu ile kullanılır, işe yarar hâle getirdi.
Buyurucu nice şeydir? Bir yapma anı (sun’î hâfıza) makinesidir. İçinde nıilyonlarca eleman var. Makine o elemanları en mantıklıcasına elden geçiriyor. Bu işi ilkin radyo lâmbaları görüyordu. O yüzden buyurucu çok ağır ve büyüktü. Şimdi bir santimetre kareye 50 tanesi sığacak denli küçük minyatür transistörlerle, daha doğrusu transistörleştirilmiş relaislerle çalışıyor. Boyu, posu 10 kiloluk bir çanta. Saniyede 40.000 (kırk bin) muamele yapıyor. Fransa’da 3 milyon muamele yapacak olanı hazırlanıyor. Gelecekte 10 milyon eylem yapacak buyurucular bekleniyor. Bunları kullanmak için “Software” (yumuşak mal) adı verilen usul öğreticileri bulunuyor.
Bugün, milletlerin uğrunda en büyük yarışa kalktıkları amaç buyurucu yapmaktır. Ama bizdeki Bey, Paşa, Ağa, Efendi gibi derebeyi buyurucuları değil, insanı üst insan yapacak bilimsel buyuru! Sovyetlerin buyurucu sayısı bir sır. Fransa’da ancak %30 Fransız olmak üzere 1500 tâne, Batı Avrupa’da 6.000 tâne, Amerika’da 30.000 tâne buyurucu sayılıyor. Dört yıl sonra, Fransa’da 4500, Batı Avrupa’da 18.000, Amerika’da 50.000 buyurucu bulunacak. Her millet, gözünü dört açıp, seri halinde mühendis yetiştiımezse, yaya kalacağını biliyor. Buyurucu üzerinde çalışanların sayısı, bugün, Fransa’da 30.000, Anıerika’da 300.000 kişı. 1976 yılı Fransa’da 500.000 kişi, Amerika’da 1.800.000 kışi olacak.. Çünkü bütün sanayi ve kültür alanlarını buyurucular kaplıyor. İnsanlık yeni bir çağa giriyor.
Türkiye atom yarışında yayandan beter. Buyurucu işinde, yalnız paşaların ve bey emirnameleri ciddiye alınıyor. Fransa, 2 yıldır, devlet yardımıyle küçük, orta ve büyük buyurucular yapmayı programına koyan şirketler kuruyor. Gene de dev buyurucu yapamıyor. İlk buyurucusunu 1968 yılı ticarileştirecek, 1969 yılı teslim edecek. Biz ne âlemdeyiz? İkide bir öğündüğümüz millet ve vatanseverliğimize ihanet etmiş duruma düşmek istemiyorsak, bu yarışa girmek zorundayız.
Çok değil, 20 yıl sonra ya Türk milletini kurbanlık köle sürüsü halinde yabancılara teslim edeceğiz, yahut yok olacağız.
Fransa’nın en büyük dergisi şunu haber veriyor: “Eğer bir millet, evrenin bütün buyurucularına sahip çıksa, bir üstinsantar milleti haline gelir ve öteki milletleri köle yerine koyabilir.” (M.21 Ocak 1967) Köylücüklerimize ölü ve beyin yıkayıcı imam hatip, yetiştirmekle kendimizi aldatmıyalım. “İhtilâl” ürküntüsüyle halkımızı şaşkına çevirmiyelim buyurucu ihtilâl, deccal gibi kapımızı çalıyor. Meclis nutuklannda, gizli bildirilerde değil, bu müthiş ihtilâlde “aklımızı başımıza toplıyalım“. Yoksa 20 yıl su gibi akar ve iş işten geçer.
Hikmet KIVILCIMLI
4 MART 1967

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.