Adana’da Deprem Daire Başkanlığı Oluşturulmasının AKP ve MHP meclis üyelerinin oylarıyla reddedilmesi kabul edilemez.

Adana’da Deprem Daire Başkanlığı Oluşturulmasının AKP ve MHP meclis üyelerinin oylarıyla reddedilmesi kabul edilemez.
Deprem dünyanın doğasıdır. Depremler olmasaydı dünya başka gezegenlere benzerdi. Yaşam olanakları ortadan kalkardı. Nasıl ki deprem dünyanın doğası kafaları örümcek tutmuş Ortaçağcıların da doğası bilim ve tekniğe düşmanlıklarıdır.
Bir örnekle bakalım;
“1 Kasım 1755’te meydana gelen Büyük Lizbon Depremi onlardan biri. Sabah saat 9.40’ta meydana gelen deprem, tarihin en yıkıcı depremlerindendi. Richter ölçeğine göre 9 büyüklüğündeki deprem sonrasında Lizbon neredeyse haritadan silindi ve 100 bine yakın kişi öldü. Coimbra Üniversitesi öncülüğünde Portekizli bilginlerin harabeye dönmüş kentin eski haline getirilebilmesi için devasa bir engizisyon ateşi yakılması gerektiğine karar verir. Ancak törenin dinsel açıdan da tamamlanabilmesi için deprem günahının yükleneceği birkaç kurban da gerekmektedir. Törenin bu önemli eksiği, “içine şeytan girmiş” iki kişinin yakalanmasıyla tamamlanır. Bu iki kişi, üstlerine giydirilen sanbenitolar ile yanan ateşin ortasındaki direğe bağlanarak diri diri yakılır. Engizisyon bununla da yetinmez. Ülkedeki günahkârların çokluğu nedeniyle Tanrı’nın kendilerini depremle cezalandırdığını savunan Katolik Kilisesi, tüm ülkede bir cadı avı başlatır. Konu komşunun ihbarıyla yakalanan –çoğu masum– Lizbonlular ya asılarak ya da yakılarak öldürülür. Kilise, depremin çaresini bulmuştur: Günahkârların öldürülmesi. Ortaçağ’da hasta insanların içindeki mikrobu boşaltmak için yaranın olduğu bölgeyi kesip kanlarını akıtmaya benzemektedir.
1756’da Lizbon Depremi’nden sonra da tapınaklarda, yaşanan felaketlerin ilahların gazabı olduğu söylenmişti:
“Bu acılar sizin itikadınızı denemek için…” demişti din adamları;
“Bütün bu çektiklerinize rağmen yine de inancınızı kaybetmezseniz, ahirette ödülünüz çok daha büyük olacak.”
Voltaire o dönemde ortaya çıkıp, yaşanan acılara kutsal kılıflar dikilmemesini söyledi:
“Bu yaşadıklarımızın tanrısal adaletle bir ilgisi yok” dedi, “Yaşadığımız tamamen bir doğa olayıdır.”
Hadisenin “teolojik” değil, “jeolojik” olduğu gerçeği, tutucu çevreleri ayağa kaldırdı tabii…
Lakin Voltaire dinci tepkilere rağmen, inançla savundu depremin fiziksel nedenlerini…
Voltaire’in karşısına da Jean Jack Rousseau dikildi.
“Yaşadığımız acıların nedeni sadece jeolojik değildir, bu sosyolojiktir ” dedi
Rousseau: “İnsanları deprem değil, yoksulluk öldürüyor.”
Ortaçağcı zihniyet hala günümüzde de kol geziyor.
Şu anda durum farklımı?
Tahtada çizilen kumpasla teknik ölçünün anlatıldığı üniversiteleri, ilahiyatçı hukuk fakültesi dekanlarını, kadavralara don giydiren tıp fakültelerini biliyoruz. Halk arasında bardak çekme, sülük, hacamat gibi tabirle nen yöntemlerle tedavi edeceğini sanan zihniyet Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’ni 2014 yılında yayınlayarak hastanelerde bölümler açmıştı. Bir yönetmelikte binalar için çıkartırlarsa şaşırmamak gerekiyor. Bu zihniyete göre Binalara muska yönetmeliğide önerirler.
Biz başımıza geleceği bile bile, çaresizce bekliyoruz ne zaman olacak ve sağ kalacak mıyız endişe ve korkusu içinde yaşayarak. Deprem olacak. Bu kesin! Bilim insanları, eldeki bilimsel ve tarihsel verilere bakarak bunu netçe söylüyorlar.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn. Murat KURUM Odalara ve TMMOB a yönelik “dev projeleri”ne karşı çıkan “hadsiz” ve “takozcu” olarak nitelemişti. Bu kabul edilemez akıl dışı açıklamasına yönelik bir yazı yayınlamıştık. https://www.halkcimmsp.org/talan-istanbul-projesi-ve-abdnin-karadeniz-hayali/
Varsın o projelerin teknik ve bilime uyumluluğuna bakmasın, varsın halkın yararına mı yoksa zararına mı bakmasın devliği cüceliği ile uğraşsın biz gerçeklere bakalım.
Ülkemizin %93’ü aktif deprem kuşağı üzerinde olduğunu bilmeyen yoktur. Özellikle İstanbul, Elazığ en son İzmir de yaşanan depremler sonrasında afet durumlarının öncesi, sırası ve sonrasında olmak üzere üç aşamalı müdahalenin gerekliliği bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır.
Adana da yapı stokunun %75 ‘i sağlıksız durumdadır. Birçok Büyük Şehir Belediyesinde üç aşamalı müdahalenin gerekliliği önemseyerek Deprem Daire Başkanlıkları, Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı adında kurumlar oluşturulmuştur.
Adana’da kurulabilmesi için Büyükşehir Belediyesi Meclisinde kurulan komisyona öneri gönderilmiştir. Önergesi AKP ve MHP meclis üyelerinin oyları ile reddedilmiştir.
Halkçı Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları olarak uyarıyoruz. Bilimsellikle örtüşmeyen kentin yararı düşünülmeden alınan bu karar kabul edilemez. Adana’da yaşayan halkın oluşacak bir deprem karşısında can ve mal güvenliğini sizler tehlikeye atmış bulunuyorsunuz. Deprem Daire Başkanlığı oluşturulması Adana halkı için atılacak doğru bir adımdır. Destekliyoruz Sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız…