Acımasızca insan hayatını, doğayı ve tarihi bir kalemde yok sayanlar ve kurbanlık koyunlar !

Biz başımıza geleceği bile bile, çaresizce bekliyoruz ne zaman olacak ve sağ kalacak mıyız endişe ve korkusu içinde yaşayarak.
Deprem olacak. Bu kesin! Bilim insanları, eldeki bilimsel ve Tarihsel verilere bakarak bunu netçe söylüyorlar.
“Dünyanın önde gelen jeolojik araştırma kurumlarından Potsdam Jeoloji Araştırmaları Merkezi (GFZ) (…) adına Prof. Dr. Marco Bohnhoff” şunları söylüyor:
“İstanbul’un uzun iskan tarihi üzerinden baktığımızda, bu bölgedeki çok iyi tutulmuş olan son 2300 yılın kayıtlarından hareket edebiliyoruz. Buna göre, ortalama her 250 yılda bir büyük bir deprem yaşanmış. Bölgedeki son büyük deprem 1766 yılındaydı. Yani 250 yıl dolmuş bulunuyor. Bu, hemen yarın İstanbul ve çevresinde bir büyük deprem olacağı anlamına gelmiyor. Olabilir de. Ama bunu önceden söyleyemeyiz. Deprem olasılığı yine de yüksek. Muhtemelen 7’den büyük güçte bir büyük depremin İstanbul çevresinde yaşanması, önümüzdeki 30 yıllık dönemde yüzde 35-60 arası bir olasılık. Kesin tarih veremiyoruz, çünkü depremlerin ne zaman olacağını tam bir kesinlikle öngöremiyoruz.”
İşte bilim bunu söylüyor. Ki bu gerçekleri bizim bilim insanlarımız da yıllardır feryat ederek söylüyorlar. Ama dinleyen kim?..
Söz konusu olan vurgun olunca tüm bu gerçekler hiçbir önem taşımıyor yukarıda söz ettiğimiz kesimler açısından. Onlar için tek gerçek: Şu an için vurgun var mı, komisyon var mı? Dünyalıklarına dünyalık katabilecekler mi? Onlar bunun, sadece bunun peşindeler.
Deprem gerçeği ve önlemler
Depremler bugünkü bilgilerimizle ve teknolojilerle önlenemez. Ne zaman gerçekleşeceği konusunda da kesin bir tarih verilemez. Ama depremin meydana getireceği yıkıcı hasarlar en aza indirilebilir. Üstelik de bu; hem bilimsel verilerle hem de pratikte yaşananlarla kanıtlanmıştır. O zaman yapılması gereken bu önlemleri almaktır.
Nedir bu önlemler?
Öncelikli olarak yapılacak işler, depremin yaratacağı hasarları en aza indirmek için önlemler almaktadır.
Şimdi yapıldığı gibi depremden sonra yapılacak olanlar en öncelikli işler değildir. Yani enkaz altında kalanları çıkartmak, onları sağlık durumlarına göre hastanelere ya da morglara kaldırmak gelmez. Sağ kalanlara su, yemek vermek, barınmalarını sağlamak için çadırlar kurmak değildir önlemler. Onlar artık zorunlu olarak yapılması gerekenlerdir ve bir bakıma iş işten geçtikten sonra yapılanlardır, yapılacak olanlardır.
Önlemlerin en başında, depreme dayanıklı binalar (evler, okullar, işyerleri vb.leri) yapmak gelir.
Sonra insanları olası bir depremde nasıl davranacakları konusunda eğitmek gerekir. Ve bu eğitimi sürekli, çocukluktan itibaren vermek gerekir.
Depremlerin gelişini, en azından saniyeler önce anlayabilecek teknolojileri üretmek, temin etmek ve yeraltı ve yerüstü deprem istasyonları kurmaktır. Ki bir depremde saniyelerin önemi çok büyüktür. Deprem istasyonlarından alınan verilerle ulaşımı (metroları, tramvayları, trenleri, uçakları) durdurmak, elektrik ve doğalgazı kapatmak, üretim tesislerini durdurmak, insanları tehlike için uyarmak bugünkü teknolojilerle gerçekleştirilebilecek önlemlerdir.
Deprem öldürmez bina öldürür
Yukarıdaki başlık klişe gibi gözükse de, gerçeği, yalnızca gerçeği ifade eder.
“İstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetimi Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr Mikdat Kadıoğlu, (…) Marmara depreminde aslında 20 bin kişinin değil, bir araba fabrikasında çalışan bekçinin düştüğü fay hattında öldüğünü, geri kalan herkesi binaların öldürdüğüne dikkat çekti.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/…/29…/Tehlike_kapiyi_caldi.html)
Peki tüm bu önlemleri alması gereken devletimiz ve siyasi iktidarlar ne yapıyorlar bu konularda?
insan soyunun düşmanları olan Finans-Kapitalistler depremlerden sellere, kasırgalardan yangınlara, savaşlara kadar her felaketten kendileri için vurgun çıkarmaya, kâr elde etmeye bakarlar.
İmara açılmaya çalışılan deprem toplanma alanları internette yapılacak küçük bir araştırmayla karşımıza çıkabilir.
2012 yılında çıkarılan ve Kentsel Dönüşüm Yasası diye bilinen “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ise vurgunlara yasal kılıf hazırlamaktan öte bir şey değildi. Ve şimdi rant odaklı projecilerin yani Parababalarının en sevdiği kanun oldu.
Bütün Parababaları, herhangi bir yerde “Geri Dönüşüm-Kentsel Dönüşüm” sözünü duyar duymaz birbirlerine; “Rant ne kadar? Az mı çok mu?” diye soruyorlar…
İnsana, Tarihe, doğaya saygılı bir iktidarın varlığı gereklidir ülkemiz için.